I-
TELLİ ÇALGILAR:
(resimler için)
I-Telli-tezeneli (tezene veya parmakla
çalınan) çalgılar:
1.
Meydan, divan sazları,
2. Bağlama, bozuk, tambura,
çöğür,
3. Cura, bulgarı,
4. Tar, v.b.
II- Telli - yaylı çalgılar:
1. Kopuz
ıklığ,
2. Kabak, Rebab (rubbaba),
eğit,
3. Karadeniz kemençesi,
İstanbul kemençesi v.b.
Meydan sazı:
Telli
çalgılar ailesinin en büyüğüdür.Yanık bir sesi
vardır.Gayet sade çalınır.Tok ve mil iniltili bir
ses verilir.
Meydanlarda çalınmasından dolayı Meydan Sazı
denilmistir.12 teli bulunması nedeniyle bazı
yörelerde 12 telli sazda denilmektedir.Sapında 30-32
perdesi vardır.En ince teli 35-40 numaradır.Meydan
sazı bağlama ailesinin en büyük sazıdır.La sesine
akort edilir.Form boyu 52,5cm, sap boyu 70cm, tel
boyu 112cm, form eni ve derinliği 31,5cm dir. En
ince teli 0,35 - 0,40 numaradır. Çoğunlukla kalın
bam telleri kullanılır.
Divan sazı:
Meydan sazı
görünümünde, biraz küçük üçerli üç gurup teli olan,
olgun ve dokunaklı ses veren bir sazdır.Bugün meydan
sazının yerini almıştır.Meydan sazından biraz daha
küçüktür.Dokuz telli yada yedi telli olarak
kullanılabilir.Meydan sazından dört ses daha tiz
akort edilir.Form boyu 49cm, sap boyu 65cm, tel boyu
104cm, form eni ve derinliği 29,5cm dir.Bağlama
ailesinin en kalın ses veren çalgısı ise Divan
Sazı'dır.
Bağlama: Ülkemizde kullanımı en yaygın olan telli
tezeneli Türk Halk Çalgısıdır.Halkımızın
en çok sevdiği ve elinde bulundurduğu en yaygın
çalgıdır,Uzun saplı,
ikişerden üç gurup tellidir.Eski bir Türk çalgısı
olan, bugün Altay Türkleri arasında yay’la çalınan
çeşidi halen kullanılan kopuz adlı sazdan türediği
biliniyor. Kolca kopuz denilen saz da kopuzun daha
uzun saplısı imiş. XV. yüzyıl dan itibaren
Türkçe’den bozulma adlarıyla batıda da uzun müddet
kullanılmış.Bağlamanın kendine has bir de ses düzeni
(akort’u) vardır ki, buna bağlama düzeni
denilir.Bağlama, ses ve perde düzeni bakımından son
derece esnek olup, 2,5 oktavlık ses genişliğine
sahiptir.Tezene hareketlerine düz, çarpma, fırıldak,
vurma, silkme, kazıma, çekme, okşama, parmak ile,
tezenesiz denilmektedir.Sazlar genelde insana
benzetilmiştir.Sapın baş tarafına (Baş-Kaş),
burgularına (Kulak), sapına (Kol), yüz tarafına
(Göğüs), deliklere (Göz) tambur kısmına (Gövde)
denir.Bağlamada ikişerli ya da üçerli tel grupları
değişik perdelere çekilmekte, böylece zengin bir
düzen sayısına erişilmektedir.Bağlama; Tekne, Göğüs
ve Sap olmak üzere üç ana kısımdan
oluşmaktadır.Tekne kısmı genelde dut ağacından
yapılmaktadır.Ancak dut ağacının dışında ardıç,
kestane, ceviz, gürgen gibi ağaçlardan da
yapılmaktadır.Göğüs kısmı ladin ağacından, sap kısmı
ise gürgen, ak gürgen veya ardıç ağacından
yapılmaktadır.Tekne boyu 41,5 cm,Tekne eni ve
derinliği 24,9 cm,Sap boyu 55 cm,Tel boyu 88 cm dir.Halk
arasında yaşayan Divan sazı, Meydan sazı, Çögür,
Kara Düzen, Aşık Düzeni-Sazı, Bozuk Baglama,
Tambura, Cura, Cura Baglama, Dambura, Irizva,
Bulgarı, Yelteme gibi bölge bölge degişen isimler
verilmekte ve tamamı “Baglama Ailesi” olarak
adlandırılmaktadır.Bağlama ailesi sazlarını büyükten
küçüğe sıralıyabiliriz:MEYDAN
SAZI,DİVAN SAZI,ÇÖĞÜR,BOZUK,ASIK SAZI,TANBURA,CURA,BAĞLAMA
CURASI,TANBURA CURASI
Bağlamada ikişerli ya da üçerli tel grupları değişik
perdelere çekilmekte, böylece zengin bir düzen
sayısına erişilmektedir. Halk arasında genelde dört
düzen şekli yaşamaktadır:
Bağlama düzeni (Re-Sol-LA) (La-Re-Mi),Bozuk düzen
(La-Re-Sol)
(Mi-La-Re),Misket düzeni
(La-Re-Fa diyez)
,Müstezat düzeni (La-Re-Fa) .Bazı kaynaklar
bağlamanın gövdesi, sapı, burguları, hatta püskülüne
varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla İ.Ö. 3000 yıllarına
ait Hitit kabartmalarında görüldüğünü
belirtmektedir.
Bozuk:
Yine bu
aileden
80 - 90
cm.boyunda üçerden üç gurup telli bir sazdır.Açık ve
berrak bir sesi vardır.15-18 perdesi vardır.Üçerli
gruplarhalinde 9 tel takılır.Bağlama
ebatlarındadır.Ortaya iki sarı ve bir ince çelik
tel, üste ve alta ise birer kalın sarı ve ikişer
çelik tel takılır.Sarı teller çelik tellere göre bir
oktav daha pest akort edilir.
Tambura:
Bağlamadan daha küçüktür.Boyca Bozuk
kadar olup ikişerden üç gurup teli vardır,Akordu da
bozuk sazının akordu gibidirYalnız perde bağı
bozuğunkinden fazladır (20-22). Tambur gibi
çalınmakla beraber, tezene tutan parmaklardan gayrı
parmaklarla bütün tellere vurulup ritm tutularak
çalındığı görülür. Divan sazından bir oktav tizdir
ve divan sazının curası olarak bilinir.Bağlamadan da
dört ses daha tizdir. Alt(Re) orta(Do) seslerine
akort edilir. Form Boyu 38cm, sap boyu 50cm, tel
boyu 80cm, form eni ve derinliği 22.8cm dir.Curadan
biraz daha büyük ve curaya göre bir oktav kalından
ses verir.
Çöğür: Belli bir
sazın adı değil. Yurdun çeşitli yerlerinde, çeşitli
sazlara çöğür denildiği görülmektedir.Güneyde
(Adana, Mersin, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır)
bozuk’a, on iki telli aşık sazlarına çöğür
deniliyor.Divan sazına yakın büyüklükte 9 ile 6 tel
takılmakta ve 15 kadar perdesi bulunmaktadır. Akordu
alt iki tel(La), orta iki tellerin birisi(La) diğeri
ise(Re), üst teller ise(Sol) sesine akort edilir.
Çöğür ile; Nefes, Ayin ve Semai gibi havalar
çalınır. Bugün daha çok curası kullanılmaktadır.
Çöğür Curası, çöğürün bir oktav daha tizi ve
küçüğüne denir.
Cura: Bağlama
ailesinin en küçük sazıdır.Bu ailenin 50-70 cm.
boyunda olanıdır. Üzerinde 7-16 perde bulunur.3-6
teli bulunmaktadır.Genellikle altı tellidir. Bağlama
veya bozuk düzenlerine akort edilebilir. Burdur
yöresinde bağlama düzeniyle akort edilmiş curaların
tezene yerine parmakla çaldığını görürüz.İki telinin
akort düzeni alt tel(La) üst tel(Re) dir.
Bulgarı: Güney
ve güneybatı Anadolu ile Kayseri yöresinde görülen
curaya yakın bir saz.
Tar:
Doğu Anadolu
ve Azerbaycan’da çalınan bir halk sazıdır.Göğsü
diğer telli sazlarda olduğu gibi ahşap olmayıp
deriyle kaplıdır. İkişerden üç gurup teli vardır.
Bunlardan başka çalınan ezginin kalın ve güçlü
perdelerine akortlanan dem telleri vardır. Tezene
ile tambur tarzına yakın bir tarzda çalınır.Tezeneli
bir çalgı olan Tar, göğüste tutularak
çalınmaktadır.Azerbaycan, Özbekistan, İran,
Gürcistan ve Türkistan’ın bazı bölgeleri ile
Türkiye’de Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaygın
olarak kullanılan bir çalgıdır.Kopuz’dan gelişen
sazlardandır ve ses genişliği 2,5 oktavdır. Gövde
kısmı ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Tekne
kısmı genellikle dut ağacından oyularak
yapılmaktadır. Çanaklar üzerine manda yada sığır
yüreğinin zarı veya yayın balığının derisi
gerilmektedir. Sapı sert ağaçlardan yapılmakta ve
sap üzerinde misinadan perde bağları bulunmaktadır.
Üç çift ve üç tek olmak üzere 9 teli vardır. Telleri
çelikten olan Tar’ın akordu 4 lü ve 5 li aralıklarla
yapılır. Boynuzdan yapılan tezene ile çalınmaktadır.
Kabak Kemane: Türk
Halk Müziğinin telli,yaylı ve deri kapaklı
sazlarımızın tek örneğidir.Menşei Orta Asya'ya
dayanmaktadır.Kabak
Kemane Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da (Ege
Bölgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir
sazdır.Kabak, Kabak Kemane,Rebap(Güneydoğu
Anadolu’da Rubaba, Hatay yöresinde Hegit) ve Iklığ
gibi adlar ile bilinmektedir.Orta Asya
Türkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan
halk müziğinde Kemança adıyla kullanılan çalgı da
aynı köktendir.Gövdesi kabak veya hindistan cevizi,
göğsü deri, iki veya üç telli olan bir halk
çalgısıdır.Yörelere ve biçimlerine göre farklılık
gösterir;Yay için at kılı kullanılması tercih
edilir.Su kabağı sap kısmından 1/3 oranında
kesilir.Bu bölüme tekne adı verilir ve üzeri eskiden
tavşan, günümüzde ise yürek zarı ile kaplanır.Tekne
çapı yaklaşık 10-15 cm arasındadır. tekneden sonra
sap ve burgular gelir.Gövdenin en alt kısmında,
çalgıcının kabak kemaneyi dizine dayayıp çalması
için demir çubuk vardır.Bu çubuk aynı zamanda kabak
ile sapın birbirini tutmasını da sağlar.Kemane
perdesiz bir çalgı olduğu için her türlü kromatik ve
komalı ses elde edilebilir.Ses genişliği, 2,5
oktavdır.Kabak kemane geçmişten günümüze kadar
otantik görünüşünü korumuş bir halk
çalgısıdır.Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç
kıta üzerine yaymışlardır."Iyık" Altaylarda "Yançak
komus", Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Türkmenlerde "Gıcak"
gibi isimlerle anılmıştır.Kabak kemane yapılırken Su
kabağı yukarı doğru incelen boğum altından kesilir
ve üzerine yürek zarı veya deri geçirilir. Daha
sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir.
Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde
etmek için daha sonraları dördüncü bir tel ilave
edilmiştir. Kabağın çapının büyük veya küçük olması
elde edilecek sesin tiz veya pes olması sonucunu
doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal
şartlarda 32-33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak
derinin az veya çok gergin olması bu uzaklığın
değişmesinde etkendir. Şu anda kemanede normal
bağlama telleri (çelik ve sırma) kullanılmaktadır.
Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak
keman telleri de kullanılabilir.Sazımız at
kılıfından yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli
ve gür ses elde etmek için kıllar üzerine reçine
sürülür.
Rebab: Mevlevi ayinlerinin değişmez
çalgılarından birisidir.Yayla çalınır ve kabak
kemaneye benzer.Türklerin kullandığı en eski yaylı
sazlardandır.Gövdesi Hindistan cevizinden yapılır.
Cevizin üzerine deri gerilir. Üç tellidir, at
kuyruğundan yapılan telden çalınır. Asya kökenlidir.
Hz. Mevlâna'nın da rebab çaldığı rivayet edilir.Ortaya
çıkışından beri yedi değişik şekilde görülmektedir.
1.Dikdörtgen Rebab 2.Yuvarlak Rebab
3.Armud Şekilli 4.Beyzi (kayığa benzer
gövdeli) Rebab 5.Yarım küre Şeklinde Rebab
6.Tambur Rebab 7. Açık Tekneli Rebab
Rebâb'ın tarihini inceleyecek olursak, iki rivayetle
karşılaşıyoruz. Birincisi; Uygar Türklerinden beri
çalındığı ve Ortaçağ'da Türk-İslam dünyasında çok
kullanılmış bir musiki aletidir.Diğeri ise Eski İran
Musikisi'nden Eski Arap Musikisi'ne geçip bütün
Yakın Doğu ve Akdeniz'e yayıldığıdır.Tek tellisinden
beş tellisine kadar kullanıldığı görülmüştür.Mevlana
zamanında Anadolu'da dört telli Arap rebâb'ın
çalındığı ve onun emriyle altı tele çıkarıldığı bası
kaynaklarda vardır.Mızrapla çalınan şekilleride
vardır.Yaylı sazların atası sayılmaktadır.Hindistan
cevizi tekne, teknenin üzerinde gerilmiş deri,
tellerin geçtiği bir eşik, uzun bir sap ve
bulgulardan oluşur, birde dize veya yere koymak için
demirden bir ayağı vardır.
Kemençe:
Kemençe,biri Osmanlı
Müziğinde,diğeri Karadeniz yöresi halk müziğinde
kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak
adıdır.Bunlardan ilki için yirminci yüzyılın
ortalarına kadar kullanılan "armudî kemençe", "fasıl
kemençesi" gibi adlar, artık yerini "klasik kemençe"
adına bırakmış gibi görünmektedir.Bir halk çalgısı
olan ikincisi ise,"Karadeniz kemençesi" olarak
anılır.“Klasik kemençe”, 40-41 cm boyunda, 14-15 cm
genişliğinde küçük bir çalgıdır.Yarım armudu andıran
gövdesi, elips biçimindeki
burguluğu "kafa" ve
sapı "boyun" tek bir ağaç parçasından yontularak ve
oyularak yapılır.Göğsünde, yuvarlak kenarları
dışarda kalmak üzere D biçiminde iki iri delik
bulunur.Çalgının arka tarafında bir "sırt oluğu"
vardır.Orta
ve doğu Karadeniz sahilinde yaygın olan yaylı halk
çalgısıdır.Üç veya dört telli olur.Boyu 40, 50 cm
kadardır.Genellikle tek olarak çalınır.Kemençenin
tekne kısmı dut,erik,ardıç ağaçlarından
yapılmaktadır.Burgularına kulak adı verilir.Yayın
çubuğu genellikle gül ve şimşir ağaçlarından
yapılır.Yayına at kuyruğu kılları
bağlanmaktadır.Perde bağı yoktur.İstanbul kemençesi
armudi şekliyle Karadeniz kemençesinden ayrılır.Bu
sazda tellerin yan taraflarına tırnak yüzeyi ile
basılır.Karadeniz kemençesi”nin burguluğu, boynu ve
gövdesi de tek bir ağaç parçasından yontularak ve
oyularak yapılır. Ama biçimi bütünüyle
farklıdır.Diğer bütün halk çalgıları gibi,“Karadeniz
kemençesi”nin de standart ölçülerinden söz etmek
güçtür.Ama günümüzde, uzmanların ve profesyonel
yorumcuların kullandığı “kemençe”ler genellikle 56
cm uzunluğundadır.Kenarları dik ve sırtı düz olan
gövde çoğunlukla erik veya ardıç ağacından yapılır.
Köknar veya ladinden yapılan göğüs oldukça
incedir.Tellerin eşikle iletilen basıncına
dayanabilmesi için göğüs bölümüne, boylamasına bir
çıkıntı yapılarak kubbe şeklinde form
verilir.Burgular, oldukça küçük olup, burguluğa ön
taraftan girer. Teller tuşa çok yakındır. Çünkü
“Karadeniz kemençesi”, tellerin üzerine parmak
uçlarıyla basılarak çalınır.
Kopuz:
Yaylı sazlarımızın en eskisi kopuz’dur (yaylı
kopuz).Iklığ adı verilen bir yaylı sazın geçen
yüzyıla kadar doğu Türkleri tarafından kullanıldığı
söylenmekte Sazın, yarım Hindistan cevizinin kesik
yüzüne gerilmiş bir deri ve üst tarafına takılmış
bir kol ile alt tarafına takılmış bir ayaktan ibaret
olduğu bildiriliyor .Orta
Çağda İran ve çevresinde “rebab” ya da “rüd” diye
adlandırılan bu çalgı, “kopuz” adıyla en geç XV.
yüzyılda Osmanlı müziğinde kullanılmaya başlamıştır.
Ancak Anadolu’ya, göçler, gezginler, ozanlar ya da
akınlar kanalıyla taşınarak bu tarihten çok daha
önce geldiği sanılmaktadır.Sapında perde bulunmayan
kopuz, “tambur”da da kullanılan sert bir mızrapla
çalınmaktaydı. Ancak parmak ve yay kullanılarak
çalındığı da oluyordu. Yay ile çalınanlarına “Kıl
Kopuz”, mızrap ile çalınanlarına ise “Kopça Kopuz”
denildiği de olurdu.Kopuz, Asya Türklerinden sonra
en çok Anadolu ve Rumeli'de benimsenmiştir. Kopuzun
yapısında zaman içinde meydana gelen değişim ve
gelişimler, onun bu topraklarda yayılışının
eskiliğini ortaya koymaktadır.
II-
NEFESLİ ÇALGILAR:
(resimler için)
1. Zurna,
2. Kaval (dilli, dilsiz),
3. Düdük (dilli, dilsiz),
4. Çığırtma (çırıtma),
5. Sipsi,
6. Çifte, tulum-çifte,
7. Mey, balaban.
Kamışlı Üflemeli Çalgılar:
Zurna: Nefesli Türk halk çalgılarının
en tiz ve en gür sesli çalgısıdır.Bu nedenle
genellikle meydanlarda davul ile birlikte
çalınmaktadır.Düğün bayram gibi önemli
günlerde çalındığı gibi, eski Türklerin
savaşlarına da katılıp mehter takımlarında
da çok önemli bir yer almıştır. Üflemeli
halk çalgılarının başında gelen zurnanın
kökeni Ortaasya’ya dayanmaktadır.Yurdun her
yöresinde açık hava çalgısı olarak davul ile
birlikte yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır.
Zurnanın boyu 30cm ile 56cm arasında
değişmektedir.Gövde ve sipsi olmak üzere iki
bölümden oluşmaktadır.Ön yüzünde 7, arka
yüzünde de 1 olmak üzere 8 adet ses perdesi
bulunmaktadır.Bu perde deliklerinden başka
kalak üzerinde daha küçük çaplarda “Şeytan
Perdesi” denen perdeler bulunmaktadır.
Türkiye’de zurnalar doğudan batıya doğru
gittikçe belirgin bir büyüme kaydettiği
görülür.Büyüklük ve küçüklüklerine göre üç
guruba ayrılırlar.
1. Kaba Zurna 2. Orta Zurna 3. Cura(Zil)
Zurna
Zurnanın erik, şimşir ve zerdali ağacından
yapılanları tercih edilmektedir.Kaba
Zurna Ege, Trakya, Sivas, Tokat ve
Kastamonu’nda çok yaygın olarak çalınan yapı
itibariyle zurna ailesi içinde en büyük
olanıdır.Boyu 50-55 cm. arasında
değişmektedir.Ana gövde büyüyünce diğer
parçaları ve delikleri de ona göre
büyür.Çalınması bakımından en rahat çalınan
zurnadır.Çünkü, 2 oktav kadar geniş bir ses
sahasına sahiptir.Deliklerinin ve delik
aralıklarının büyük oluşu sebebiyle diyez ve
bemoller en rahat bu zurnadan
çıkarılır.Özellikle Ege ve Trakya’da 2,
hatta 3 zurna bir arada çalar.Bunlardan biri
dem tutarken diğeri melodiyi
çalmaktadır.Veya ikisi dem tutar biri çalar,
tam tersi de olabilir.Buna karşılık
yanlarında genelde çift davul çalındığı
görülür.Aslında bu dem tutanlar ustalarının
yanında zurnaya yeni başlayan ve daha acemi
olanlardır.Onlara dem tutarak kendilerini
geliştirmeye çalışırlar.
Zurnanın Bölümleri
A. Lüle: Bu kısma lüle denildiği gibi, ''etem''
veya ''metem'' de denilir.Zurnanın nezik
kısmının içine geçirilmiş ağaç veya madenden
yapılma bir zıvanadır. Bu zıvananın gümüşten
olanlarının ucuna yine gümüşten bir kordon
takılır ve zurnanın boyuna halkalanır.Tıpkı
bir nargile ağzına benzeyen etem, zuma
çalanların çok önem verdiği aletlerden
birisidir.Takılan gümüş kordon bu aletin
kaybolmamasını sağlamak içindir.
B. Nezik:
Zurnanın ağaç kısmına başka renkte bir
ağaçtan yapılmış ve monte edilmiş
kısmıdır.Bu zurnanın ağzına kuvvet vererek
çatlamasına yardımcı olur. Gerek nezik gerek
etem istenildiği zaman çıkarılabilir.Bu ayrı
ayrı muhafazasını da sağlar.Bazı zurnalarda
sabit de olabilir.Fakat bunlar makbul
değildir.
C. Soluk deliği: Zurna'nın alt taraftaki
neziğe en yakın deliğinin ismidir. Kara Ali
ismindeki zurnacı soluk deliğini şöyle
anlatır . ''...Efendim soluk deliği adamın
burnuna benzer. Adam oğlu ekmek yerken su
içerken burnu olmazsa nefes alamaz. Bazı
havalarda burundan ses çıkarır gibi zurnayı
öttürmek gerekir. O zaman bu deliğe sağ elin
baş parmağı ile dokunarak sağır ses
çıkarırlar... '' Buna bazı Abdallar ''metem''
diyorlar.
D. Cin-Seytan delikleri: Zurnacılar zuma
borusunun sağ ve sol tarafında açılmış ince
deliklere cin veya şeytan deliği adını
verirler.Bu deliklerin ne işi yaradığı
bilinmemektedir.Kara Ali ismindeki zurnacı
cin deliklerinin hava almak için olduğunu
söyledi.
E. Zurna borusu: Zurnanın ses çıkaran geniş
ağzına denir.Borunun kenarları ve üst kısmı
ekseriya gümüştendir.Cura borularında iki,
büyüklerde üç tane şeytan deliği bulunur.
F. Hava döndüren: Zurnanın deliklerine
verilen isimdir.Yedi tane olan bu deliklere
yukarıdan itibaren, dört tanesini sağ el,
geri kalan üç tanesini sol el idare eder.
G. Avurtluk: Etem'e geçirilen değirmi bir
alettir.Ağaç, kemik ve metalden yapıldığı
olur.Bazen kenarları yontulur.En makbul
avurtluk koyunun kürek kemiğinden
yapılanıdır.Havanın dışarıya kaçmasını
önlemede büyük etkendir.
Mey: Dilli, üflemeli çalgilar
sınıfına girer.Gürgen, ceviz vb. sert
ağaçlardan yapılanları varsa da en makbulü
erik ağacından yapılanıdır.Genellikle Doğu
Anadolu’da Erzurum,Kars,
Gümüşhane,Bayburt,Van ve Erzincan
yörelerinde yaygın olarak kullanılan bir
çalgıdır.Balaban diye de adlandırılan bu
çalgı Ortaasya kökenlidir..Bir gövde ve ağız
tarafına takılan ses çıkarıcı yassı kamış
ağızlıktan ibarettir.Sesi mat ve hafiftir.Bu
özelliği ile küçük ve kapalı yerlerde
zurnanın yerini alır. Sesi zayıf olduğu için
daha çok kapalı mekanlarda ve oda
toplantılarında çalınmaktadır.Kamış
üzerindeki kıskaç sayesinde ses inceltilip
kalınlaştırılabilmektedir.Özel bir yöntemle
yassılaştırılan kamış, kıskaç ve gövdeden
meydana gelir.Kıskacın kamış üzerinde aşağı
veya yukarı doğru itilmesiyle yaklaşık bir
perdelik ses değişimi yapılabilmekte ve
özelliği ile çalgı gruplarına hemen
uyum sağlayabilmektedir. Zurna gibi
kesintisiz üfleme tekniği ile çalınır.Bir
oktav civarında ses genişliği olan Mey’in üç
çeşidi vardır. bunlar;
1. Ana Mey 2.
Orta Mey 3. Cura Mey
Gövdenin üst kısmında 7, alt kısmında ise 1
adet ses perdesi bulunan Mey’in, 9-10 adet
ses perdeli olanları Azerbaycan ve
Türkistan’da “Balaban” adı ile
kullanılmaktadır.
Sipsi:
Halk çalgılarımızın üfleme ile
(nefesli) çalınan en küçük boylu
çalgılarından birisi olup,Sipsi adı ( İnce
küçük ) anlamına gelir.Göl kenarlarında,
sazlıklarda veya sulak arazilerde yetişen,
kamış veya kargı dediğimiz malzemeden
yapılır.
Küçük bir kaval
büyüklüğündedir. Puslu ve çok tiz, oynak
sesi vardır. 2 Cm genişliğinde
ve 20 cm uzunluğunda iki
parçadan oluşur. Boru biçimindeki gövdesinde
parmaklarla
Örtülüp açılarak ses
çıkarmaya yarayan beş delik vardır.
Bazen de 6.7.8 delik
bulunabilir. Sesin çıkmasını
sağlayan ve ağıza alınan alınan kısma „ağızlık",
ağızlığın
ağızlığın takıldığı ve ses
deliklerinin bulunduğu kısma da gövde denir.
Sipsi ile Teke
yöresi türküleri ve halk
oyunları ezgileri seslendirilir. Halk
çalgılarımızın üfleme ile (nefesli)
çalınan en küçük boylu
çalgılarından birisi olup, Batı Akdeniz
Bölgesinde özellikle teke yöresi denilen
Burdur, İsparta, Denizli, Muğla, Afyon ve
Antalya'nın Özellikle Korkuteli
Elmalı dolaylarında en fazla
da Burdur'da ve yaygın olarak kullanıldığı
bilinmektedir.
Özellikle Dirmil'de (Altınyayla).
Acıpayam'da ve Çameli dolaylarında asker
sevkiyatına
düğünlere giden çalgılar açık
havada zuma eşliğinde davul çalarken, kapalı
yerlerdeki
eğlencelerde ise sesinin
zurna kadar rahatsız edici olmaması
nedeniyle sipsiyi tercih ederler.
Dolayısıyla da sipsi kapalı
yer ve eğlentilerinin baş sazı olarak kabul
görür. Genellikle
sazlıklarda yetişen su kamışı
da denilen kargıdan yapılan sipsi, gövde ve
ağızlık olmak üzere
iki parçadan oluşur.
Sipsinin Çalınma Şekli:
Sipsi görünüm olarak küçük, çalmış
itibarıyla çok zor olan nefesli hak
çalgılarımızdan birisidir. Eksik perdeli
oluşu çalınmasını bir kat daha güçleştirir.
Ancak eksik perdeli olması yöre
Özelliğindendir. Yedi delikli sipsilerin,
alttan iki deliği acık olmak üzere diğer
delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş
kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile
kapatılarak üflenir. Sipsinin kenar
seslerinde devamlı olarak üstten beş delik (perde)
kapalı olarak tutulur (arka delik dahil). En
önemli özelliklerinden bir tanesi nefes atıp
verme, yani sesi hiç kesmeden sürekli olarak
nefes çevirme olayıdır. Bu nedenle sürekli
çalındığı için sipsi çalanın dudakları
yorulmaktadır ve ağızlık ile gövdenin
birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi
plastik bir maddeden 'lüle' denen araç
geçirilir. Bunun görevi ise yorulan
dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla
dinlendirmek ve daha uzun süre çalınmasını
sağlamaktır.
Sipsi ile Çalınan
Yöre Ezgileri ve Ölçüleri :
Batı
Akdeniz Bölgesi
(Teke Yöresi) halk oyunları ve halk müziği
denilince, ağır zeybek oyunlarından çok Teke
oyunları, kıvrak zeybek oyunları, sipsi
havaları ve gurbet havaları akla gelmektedir.
Sipsi ile çalman halk ezgilerinin oyunlu
alanlarına "sipsi oyunları" da denilmektedir.
Genellikte teke yöresinde sipsi ile çalman
ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır. Örneğin
9/4,9/8, 9/16'lık gibi. Ancak şunu da
belirtmekte yarar vardır. 9 zamanlı
ölçülerin dışındaki ezgiler de
çalmabilmektedir. Yani kısaca sipsinin
karakterine ters düşmeyecek yöre ezgileri
sipsi ile çalmmaktadır.Teke yöresinde, daha
doğrusu sipsinin kullanıldığı bölgelerde
karakteristik olarak sipsiye benzeyen (ses
olarak) cura bağlamayı gösterebiliriz. Bunun
yanında orta boy tambura bağlama, divan
bağlama, darbuka, def, sipsiye eşlik eden
çalgılardır.
Boğaz,Gurbet,Teke ve Zeybek
havalarının en güzel seslendirildiği bir
halk çalgımızdır.
Çifte: Dilli nefesli (üflemeli)
çalgılar gurubuna girer.İki kavalın yanyana
monte edilmesiyle Zonguldak civarı ve
güneydoğu Anadolu bölgesinde
kullanılmaktadır.Ön kısmında 5-6 adet ses
perdesi bulunmaktadır.Boruların her ikisinde
perde sayısı eşit olabileceği gibi bir
tarafta bir adet ses perdesi de olabilir.Her
iki kamışında uç kısımlarında ses veren iki
küçük kamış eklenmektedir. Dil görevi gören
bu küçük kamışlar ağız boşluğuna alınır ve
aynı anda hava üflenerek çalınır.Güney
Anadolu da özellikle Antakya ve Yayla dağı
çevresinde Argun adı ile bilinmekte ve
çalınmaktadır.Değişik yörelerde Argul,
Kargın, Zambır gibi adlarla da
bilinmektedir.
Dilli Üflemeli Çalgılar: Dilli düdük
ve büyük çoban kavalları, 25-30cm
olanlarından,75-80cm olanlarına kadar
değişik ebatlarda olabilir. Anadolu’nun
hemen hemen her yerinde kullanılmaktadır.Bu
çalgıların ön yüzünde 6-7, arka kısmında ise
1 adet ses perdesi bulunmaktadır.
Dilsiz Üflemeli Çalgılar:
Pirinçten yada ağaçtan
imal edilirler.Bunlar da dilli nefeslilerde
olduğu gibi 20cm ile 80cm arasında değişen
boyutlardadır.
Genellikle"Çoban
Kavalı"olarak tanınırlar.Bu
ad,dilsiz
nefeslilerin
delik sayıları dilli nefeslilerdeki
gibidir.Ses delikleri kromatik sesleri
çıkarabilmektedirler. Kartal kemiğinden
yapılan "Çığırtma" da dilsiz nefesli
sazlardandır.
Çoban Kavalı: İnsanoğlunun üflemeli
ilk çalgılarındandır. Çeşitli kaynaklarda
''ağız sazları'' arasında anılan çalgı. Orta
Asya Türk uygarlıklarından itibaren bilinir.
Ülkemizde yüzyıllardır, ''çoban sazı'' ya da
''düdük'' olarak tanınan kaval, Büyük Göç'le
yayıldığı toplumlarda ise, farklı ad ve
biçimlerde çalına gelmiştir.Bu kavalların
oldukça yumuşak ve etkileyici bir sesi
vardır.Yurdun her köşesinde yaygın bir
şekilde kullanılmaktadır.Dilli ve dilsiz
olmak üzere iki çeşidi vardır.Her iki grup
da kendi içerisinde diatonik ve kromatik
perdeli biçiminde sınıflandırılır.Sert
ağaçlardan yapılmaktadır.Erik, Gül, Davulga,
Sandal gibi bir çok ağaçtan
yapılabilmektedir.Pirinç gibi madeni
olanları da olsa bile, en makbulü erik
ağacından yapılanıdır.Kaval kelimesi içi boş
anlamında olan Kov’dan türemiştir.Ses
genişliği 2,5 oktavdır.Nefesli (üflemeli)
çalgılar gurubuna girer.Ön yüzeyde yedi,
arka yüzeyde bir olmak üzere sekiz perde
deliği vardır. Genelde tek parçadan
oluşmakla birlikte, birbirine geçen ve
taşımada kolaylık sağlayan üç parçalı kırma
kaval örneği de görülmüştür.Günümüzde
geleneksel müziğin çalgı topluluklarının
önemli bir renk çalgısı olarak kullanılan
Kaval, standartlara göre üretilmediği için
boyutları hakkında kesin bilgiler olmamasına
karşın 30 ile 80 cm. arasında değişen bir
yapı gösterdiği söylenebilir.Üst
kısmında 7, alt kısmında ise 1 ezgi perdesi
bulunmaktadır.Bu perdeler dışında kavalın
alt kısmında da Şeytan Deliği ve Hazreti Ali
adı verilen 4 perde daha vardır.
Çığırtma:
Dilsiz dogrudan üflemeli
Türk halk çalgısıdır.Çığırtma,
kartalın kanat kemiğinden yapılır.15-30 cm
uzunluğundadır.Daha çok çobanlar tarafından
kullanıldığı bilinen bu çalgı, günümüzde
unutulmaya yüz tutmuş çalgılardandır.Elazığ
ve civarında Toros dağlarının batı kesiminde
eskiden yaygın olarak kullanılan dilsiz ve
üflemeli bir çalgıdır.Önde 6-7, arkada ise 1
adet ses perdesi bulunmaktadır.Yaklaşık bir
oktav ses genişliği vardır.Altısı üstte
birisi altta olmak üzere toplam yedi tane
ezgi perdesi vardır.Kartalın kanat kemiği
tüylerden ve kaba bir biçimde etten
arındırılır.Toprağa gömülür.Bir süre
beklenir, ilik ve et parçalarının toprak
içerisindeki canlılar tarafından
tüketilmesinin ardından süt içerisinde
kaynatılır.Kaynatmanın amacı kemiğin
beyazlamasını ve işlemek için yumuşamasını
sağlamaktır.Bu işlemin ardından perde
delikleri açılır.
TULUMLU ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
Tulum: Genellikle Doğu Karadeniz
bölgesinde (Rize, Artvin) yaygın olarak
kullanılan hava depolu bir
halk
çalgısıdır.Lülük (goda),
Gövde ve Nav olmak üzere üç bölümden oluşur.
Tulum oğlak derisinden çıkarılarak elde
edilmektedir.Ön ayağına ağızlık, arka
ayağına ise klavye(Nav) tespit edilerek
diğer kısımlar
kapatılır. Ağızlık vazifesi gören tahta
borudan üflenerek tulum şişirilir.Deri hava
ile dolunca klavyeden ses çıkmaya başlar.
Koltuk altına yerleştirilerek
çalınmaktadır.Tuluma yerleştirilen klavye
kısmına "Nav” denilmektedir.Nav
üzerinde birbirine paralel 5 çift ses
perdesi bulunmaktadır.Tulumun en önemli
kısmı nav`dır. Nav özellikle şimşir
ağacından yapılır. Yaklaşık 40 derece eğri
şimşir ağacının içini düzgün bir şekilde
oyduktan sonra analıklar dediğimiz delikli
10mm çapında boruları ve kamıştan özel
olarak yapılan çibun dediğimiz sipsi`leri
özenle ve düzgün şekilde nav`a
yerleştirilir.Tulumu şişirmek için
kullanılan dudula; yuvarlak bir ağacın içi
delinerek yapılır ve hava geriye kaçmasın
diye iç tarafına naylon`dan bir kapak
yapılıp raptiye ile tutturularak havanın
geri gelmesi önlenir.Tulum yurdumuzda
Trabzon, Rize, Erzurum, Kars'ta, Kuzey ve
Doğu Anadolu Bölgesinde ve Trakya bölgesinde
kullanılmaktadır. Genellikle kuzu ve oğlak
derisinden yapılan tuluma Trakya'da Gayda
adı verilmektedir.Tulumun orjinal sesi "si"
ve "lâ" dır.Parlak,etkileyici bir ses
rengine sahiptir.
Gayda:
Trakya bölgesinde yaygın bir
halk sazıdır.Tuluma benzeyen bu sazda çifte
kamış yerine ağaçtan yapılmış düdük
bulunmaktadır.Ayrıca gayda da uzunca bir dem
ses veren boru bulunmaktadır.
III-
VURMALI ÇALGILAR:
(resimler
için)
1. Davul (nağara),
koltuk davulu,
2.
Tef, kudüm (daire),
3.
Darbuka (deplike, dümbelek, dümbek,
küp),
4.
Zilli maşa, çarpara, parmak zilleri,
kaşık v.b.
Deri Vurmalı
Çalgılar:
Davul: Türk vurmalı
çalgılarının sembolü olarak kabul
edilmektedir.Davul tarihimizde çok
değişik amaçlarla
kullanılmıştır.Türkiye’nin her
yerinde değişik cins ve boylarda
davul bulunmaktadır.Kasnak, ip ve
deri olmak üzere üç bölümden
oluşmaktadır.Tokmak ana ritmi, çubuk
ise detayları çalmaktadır.
Genellikle küçük davul, orta davul,
büyük davul ve koltuk davulu gibi
mahalli boyları ve adları
bulunmaktadır.Türklerde kullanılan
en eski çalgıdır. Sesinin gür oluşu
ve etkisi nedeni ile bir haber aracı
olarak ta
kullanılmıştır.Davul genellikle
50-60 cm. Çapında kestane ağacından
1-1,5 cm kalınlığında yaklaşık 40
cm. genişliğinde tahtanın silindir
şeklinde bükülerek her iki açık alan
derilerin deri veya keten iplikle
sıkça tutturulması ve çalgıcının
boynunda durması için kemerle
bağlanması buna ilaveten sert
ağaçtan tokmak ve cızdım denilen
çubuğun yapılmasıyla işime
tamamlanır.Davulun değişik cins ve
boyda olanları vardır.Büyük olanına
“kara davul”, küçük olanına “cura
davul” veya “davlumbaz”
denmektedir.Kasnak, deri çemberi,
çakşırı kasnak kayışı, tokmak,
çubuk, davul derisi olmak üzere altı
parçadan meydana gelmektedir.Davullar
genel bir değerlendirmeyle, üç boya
ayrılabilirler.Bunlar, küçük (Çapı,
60 cm. civarı), orta (çapı 70 cm.
civarı), büyük (çapı 80-90 cm.
civarı) boylardadır.Kasnak eni ise
yörelere ve kullanıcıya bağlı olarak
büyük değişiklikler
göstermektedir.Temel olarak bir
“germe çemberi”ne geçirilmiş deri ve
bunların bağlandığı “kasnak” denilen
ağaç bölüm olmak üzere iki ana
kısımdan oluşur.Bu iki yandaki germe
çemberine geçirilmiş deriler, ton
tutmasını sağlamak için bağlantı
elemanlarının yardımıyla gerekli ya
da istenilen oranda gerdirilir.Davul
kasnağı, çoğunlukla ceviz, ıhlamur,
köknar, ceviz gibi ağaçlardan
yapılmaktadır. Bunlardan en çok
kabul gören ya da beğenilen ise
meşedir.Bu kasnağa dana, köpek ya da
koyun/keçi gibi hayvanların derileri
gerilmekte ve davulun alt / üst
kısımlarına takılmaktadır.Deriler
“germe çemberleri”ne ıslak olarak
geçirilir ve gerilmeyi sağlamak ve
kurumaya bırakılmak için üstten ve
alttan “davul kasnağı”na
yerleştirilir. Alt ve üst “germe
çemberleri”, zikzaklı olarak
geçirilmiş sağlam sicimler ile
bağlanır.Deri kuruduktan sonra da
istenilen gerginlik sağlanana kadar
sıkılarak tutturulur.Deri kurumaya
bırakılırken çatlamasını önlemek
amacıyla susam ya da zeytin yağı ile
yağlanır.Davul
bir meşin kayışla boyuna asıldıktan
sonra, genellikle sağ elde “tokmak”
(çomak, meççik, metçik, çomaka) ve
sol elde “ince değnek” ya da “çubuk”
(çırpı, zipzibi) ile vurularak
çalınır.Ritmin güçlü vuruşları “tokmak”,
zayıf vuruları ise “çubuk” ile
belirtilir. Ortalama boyu 40-50 cm.
olan “çubuk”, “tokmak”tan biraz daha
uzundur.Davul,
zaman içinde tuğ, tavul, köbürge,
küvrüg, tuvıl ve tabl gibi isimleri
ile anılmıştır.Davul çalanlar da
süreç içinde ; tablzen, davulzen,
davulcu gibi adlar verilerek
nitelenmiştir.Şamanların en temel
çalgısı olan “Davul”, Türk
geleneklerinde dinsel
törenler, savaş alanları, mehter
takımları,düğün, sahur, cirit
oyunu, at yarışı, güreş, bayram v.b.
gibi alanlarda uzun yıllar boyu
kullanılmış ve hala
kullanılmaktadır.Diğer taraftan “davul”,
müjde, güvenlik, savaş, yangın v.b.
amaçlı da kullanılmıştır.
Koltuk Davulu:
Araçsız vurmalı usul çalgıları
sınıfına girer. Daire biçimindeki
ağaç kasnağa deri gerilmiş
çemberlerin, çapraz bağ ile
bağlanması sonucu elde edilir.Koltuk
altına alınarak ve ellerle vurularak
çalınmaktadır. Normal davula göre
daha uzundur. Çapı ise normal
davuldan daha küçüktür.
Dümbelek: Anadolu’nun bir çok
yöresinde çalınmaktadır. Bu günkü
darbukanın çömlekten (topraktan)
yapılmış şeklidir. Yörelere göre
deblek, dümbek ve dümbelek gibi
adlar almaktadır. Daha çok kadınlar
arasındaki çeşitli eğlencelerde
kullanılmaktadır.
Tef: Vurmalı bir Türk Halk
çalgısıdır.Hemen hemen her yörede
mevcuttur.Yaklaşık 20-40cm çapında,
bir kasnak ve tek yüzüne gerilmiş
ince bir deriden ibarettir.Kasnak
üzerine açılan yarıklara 3-5 çift
ince pirinçten yapılmış ziller
geçirilerek çalgının ritminin
zenginleşmesi sağlanmaktadır.Bazı
yörelerde sade olanları da
bulunmaktadır.Daha çok kadın
eğlencelerinde kullanılmaktadır.Daha
büyük olanlarına “Daire”
denilmektedir.El (parmak) ile
çalınan vurmalı bir ritm
çalgısıdır.Yöre ve çalan kişilere
göre ''tarande, çingene, acem'' diye
isimler almaktadır.Yaklaşık 30-40
santim çapında bir kasnağa gerilen
oğlak derisinden olursa daha
verimli olur.Def (tef) elde havaya
kaldırılarak ve zillerin
şıkırtıları duyulsun diye
sallanarak çalınır.Kırsal kesimde
halen kına ve düğün gecelerinde
bilhassa kadınlar eğlenmek için
Def'i hem çalar hem oynarlar.Zilli
Tef ve Zilsiz Tef olmak üzere iki
çeşittir.
Kudüm:
Türk
musikisinin en temel ritm
aletlerinden biridir.Mevleviler
ayinlerinde kullandıkları sazların
bazılarına, halkın kullandıgı
isimlerden farklı ve kutsallaştırıcı
isimler takmışlardır.Kudüm adının
anlamını ve etimolojisini bilemesek
de,kudüm sazına isim babası olan
grubun ve bugünkü kişiligini
kazandıranların Mevleviler oldugunu
söyleyebiliriz.Tasavvuf
musikisinin dışındaki formlarda da
kullanılmıştır. Belirli seslere
akordlanabilen bu enstrüman mevlevi
ayinlerinde semazenlerin sema
ritmini darplarla düzenleyerek
ritmik bir bütünlük oluşmasına
katkıda bulunmaktadır.Kudüm, 4
parçadan meydana gelmiştir;Bakır
gövde,Deve
derisi,Simitler,Zahme.Yanyana
koyulmuş birbirinden farklı
büyüklükteki tas biçimli 2 ayrı
gövdeye deri gerilmesi ile
oluşur.Gövdeyi meydana getiren 2
çanak, dövme bakır veya ağaçtan imal
edilirler. İki çanağın büyüklüğü
birbirinden farklı olmasının nedeni,
icra sırasında farklı tını elde
etmek içindir. Kalın tını veren
çanağın adı DÜM, tiz tınıya sahip
olanın adı TEK tir.Çapı 15-16 cm
olan dümün derinliği 30-32 cm., çapı
14-15 cm. olan tekin derinliğiyse
28-30 cm.dir.Bu iki çanağın üstüne
gerilmesi için kullanılan deve veya
keçi derisinin kalınlıkları da, düm
üstüne 2 mm., tek üstüne 1 mm.olmak
üzere birbirinden farklıdır.Gövdenin
altına kudümün yerle temas ederek
tınısının değişmesini önlemek ve
çalan kişiye
icrayı kolaylaştıracak eğimi
verebilmek için "simit adı verilen
ortası boş silindirler konur.Kudüm,
nakkareden daha büyük, belli ölçüler
içerisinde yapılan bakır bir tas
üzerine Deve derisi geçirilmek
suretiyle yapılır.Lama, Dana
derileri de kullanılmıştır fakat
umumiyetle Deve derisi tercih
edilmektedir. Zahme adı verilen iki
küçük sopa ile vurularak velveleli
veya velvelesiz şekilde usuller
çalınır.Zahmeler yumuşak ve orta
yumuşaklıktaki ağaçlardan
yapılırlar.Kudüm çalan kişiye
Kudümzen denir.Kudüm,
kendine has tatlı, yumuşak, hoş bir
sese sahiptir.Kudümün
vurmalı çalgı olarak belli bir
akordu yoktur.Ancak üstadlar Dümün
icra edilen makamın karar sesine
tekin ise makamın güçlü derecesine
çekilmesini uygun görürler.
Darbuka: Elle çalınan vurmalı
çalgılarımızın hemen hemen en
tanınmışlarındandır. Arapça,
''dümbelek'' olan çalgı
yurdumuzda yörelere göre, ''dümbek,
deblek, güp, küp, dümbelek, dönbek''
adlarını alırlar.Tek başına
çalındığı gibi diğer çalgılara da
eşlikçi vazifesi görür.Tok ve derin
bir yapısı vardır.Çeşitli
büyüklükte olan toprak ve
metalden yapılan darbukalar,
keçi veya dana derisinden
işlenen deri ile
kaplanır.Günümüzde röntgen filmi
ile kaplı olanlarına çokça
rastlanır.Daha çok kadınlar
arasındaki çeşitli kına geceleri ve
eğlencelerde ritm çalgısı olarak
kullanılır.
Çarpma Çalgılar:
Kaşık: Vurmalı bir Türk Halk
Çalgısıdır.Özellikle şimşir
ağacından yapılanı makbuldür.Sap
kısımları parmaklar arasına alınır,
oval kısımları ise sırta gelecek
şekilde avuç içine alınarak
çalınmaktadır.Bunun dışında farklı
tutuş biçimleri de vardır.Bursa
çevresinde sapın sonunda oyma
tekniği ile hareketli parçacıklar
oluşturulmuş ve buna tongurdaklı
kaşık adı verilmiştir.Anadolu’da
eskiden beri kullanılan ve ağaçtan
yapılan çorba kaşıkları aynı zamanda
çalgı olarak ta
kullanılmaktadır.Türkiye’nin
özellikle Silifke ve Konya yöresi
halk oyunlarında yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Zilli Maşa: Maşa biçiminde iki
ana kolun uçlarına yerleştirilen
karşılıklı zillerden
ibarettir.Kollar kapandıkça ziller
üst üste gelerek ses
çıkarmaktadır.İki, üç kollu bir maşa
ve uçlarına takılı zillerden
ibarettir.Bir elle tutulup,diğer
elin baş parmağı ile diğer
parmakları arasına vurularak çalınır
Çarpara, şimşirden kesilmiş kaşık
büyüklüğündeki dört tahta
parçasından ibarettir.Bunlar
birbirine iple veya menteşeyle
bağlıdır.Genelde kadınlar arasındaki
eğlencelerde kullanılır.
HALK OYUNLARINDA KULLANILAN DİĞER
ÇALGILAR;
(resimler
için)
Akordeon -
Klarnet - Ud - Cümbüş - Keman -
Kanun
YARARLANILAN KAYNAKLAR
AKDOĞU Onur : “Türk Müziğinde Türler
ve Biçimler”. Can Ofset, İzm.,1995.
AKDOĞU Onur : “Türk Müziğinde
Perdeler”. Kurtuluş Matbaası, Ank.,
1994.
ATAMAN Sadi Yaver : “Türk Halk
Çalgılarına Ait Ayrıntılı Bilgiler
ve Bağlama Geleneği”. Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ank., 1993.
EMNALAR, Dr.Atınç : “Tüm Yönleriyle
Türk Halk Müziği ve Nazariyatı”. Ege
Üniversitesi Basımevi, İzm.1998.
EMNALAR, Dr. Atınç : “Türk
Halk Müziği Çalgılarında
Standardizasyon Sorunları”. EÜ DTMK
Dergisi, Ocak 1992, Sayı 2, İzm.
GAZİMİHAL Mahmut R. : “Türk
Vurmalı Çalgıları”. AÜ Basımevi,
Ank., 1975.
ÖGEL Prof.Dr.Bahaeddin : “Türk
Kültür Tarihine Giriş - 9 (Türk Halk
Musikisi Aletleri)”. Kültür
Bakanlığı Yayınları / 638,
Başbakanlık Basımevi, Ank., 1991.
ÖNALDI, Şenel : “Türk Halk Musikisi
Ansiklopedisi”. İst., 1977.
ÖZTUNA Yılmaz : “Büyük Türk
Musikisi Ansiklopedisi”. Kültür
Bakanlığı, Başbakanlık Basımevi,
Ank., 1990.
UYSAL Sabri : “Türk Halk
Müziği ve Oyunları Dergisi”
Özbek Mehmet:
‘’TÜRK HALK ÇALGILARI’’ Ötüken
Yayınları Ankara-1975
AKDOĞU Onur : “Türk Müziğinde Türler
ve Biçimler”. Can Ofset, İzm.,1995.
AKDOĞU Onur : “Türk Müziğinde
Perdeler”. Kurtuluş Matbaası, Ank.,
1994.
ATAMAN
Sadi Yaver : “Türk
Halk Çalgılarına Ait Ayrıntılı
Bilgiler ve Bağlama Geleneği”. Türk
Tarih Kurumu Basımevi, Ank., 1993.
EMNALAR, Dr.Atınç : “Tüm Yönleriyle
Türk Halk Müziği ve Nazariyatı”. Ege
Üniversitesi Basımevi, İzm.1998.
EMNALAR, Dr. Atınç : “Türk
Halk Müziği Çalgılarında
Standardizasyon Sorunları”. EÜ DTMK
Dergisi, Ocak 1992, Sayı 2, İzm.
GAZİMİHAL Mahmut R. : “Türk
Vurmalı Çalgıları”. AÜ Basımevi,
Ank., 1975.
ÖGEL Prof.Dr.Bahaeddin : “Türk
Kültür Tarihine Giriş - 9 (Türk Halk
Musikisi Aletleri)”. Kültür
Bakanlığı Yayınları / 638,
Başbakanlık Basımevi, Ank., 1991.
ÖNALDI, Şenel : “Türk Halk
Musikisi Ansiklopedisi”. İst., 1977.
ÖZTUNA Yılmaz : “Büyük Türk
Musikisi Ansiklopedisi”. Kültür
Bakanlığı, Başbakanlık Basımevi,
Ank., 1990.
UYSAL Sabri : “Türk Halk
Müziği ve Oyunları Dergisi”
Savaş EKİCİ : TÜRK HALK ÇALGILARININ
TARİHİ GELİŞİMİ
Yudum Güları : Kudümün Türk
Musikisindeki Yeri, Önemi, Teknik
Yapısı, Yakın Geçmişimizde ve
Günümüzde Kudümzenler Arasında Bazı
Ünlü Kudümzenlerin Biyografisi
Rauf Yekta : Türk Musikisi Pan
Yayıncılık İst.1986 S.86