ATATÜRK, zeybek oyunlarının kreasyonları üzerinde çalışarak, bir salon zeybek oyunu meydana getiren Selim Sırrı Tarcan'ın çalışmalarını da takdirle karşılamış, şu sözleri söylemiştir:

"Selim Sırrı bey zeybek oyunlarına medenî bir şekil vermiştir. Bu eser hepimiz tarafından kabul edilerek, milli ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar tekemmül etmiş ve bedii bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara "Bizim de mükemmel raksımız var, diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı her sosyal salonda, kadınla beraber oynanabilir ve oynanılmalıdır."
- İnceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi yurdumuzu, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız. Bunu başarmak için de ülkemizde; yönetimin hangi kademesinde olursa olsun, her bireyin kendi kültür değerlerini yakından bilmesi ve tanıması gerekir.

- Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür.

Cumhurbaşkanı Atatürk, Beylerbeyi Sarayı'nda düzenlenen Balkan Festivali'nde ZEYBEK oynarken (2/3 Eylül 1936)

 - Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğiz.(1932)

 - Musikîsiz hayat mevcut olmaz, müzik hayatın neşesi, ruhu sevinci ve her şeyidir.

 - Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağız.

 - Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak temin edeceğiz.

- Efendiler! Yetişecek çocuklarınıza ve gençlerinize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en önce ve her şeyden önce Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.(16 Temmuz 1921)

  - Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkında işitilebilir. (21-24 Mart 1930)

 - Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
 

Cumhurbaşkanı Atatürk, Beylerbeyi Sarayı'nda düzenlenen Balkan Festivali'nde FOLKLOR oynarken. (2/3 Eylül 1936)


- Her milletin kendine mahsus an'anesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallididi olmamalıdır. Çünkü böylelikle millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz hüsrandır.

 - Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak şu hatamız vardır ki, inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi yurdumuzu, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız. Aydınlarımız belki bütün cihanı, bütün diğer milletleri tanır, fakat kendimizi bilmeyiz! (20 Mart 1920)

 - Zeybek dansı her toplumsal salonda, kadınla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır.(İzmir Kız Öğretmen Okulu'ndaki konuşmasından (14 Ekim 1925)

 - Kültür dediğimiz zaman, bir insan toplumunun, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin toplamını kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir şey değildir. (1929)

 - Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk milletinin temel direği olarak kabul edeceğiz. (1932)

 - Türk milleti, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırlarıyla çizdikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve fazileti milletler arasında tanınır. (1935)

 - Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde yüksek faaliyette dünya birinciliğini tutmaktır. (1932)

Cumhurbaşkanı Atatürk, Beylerbeyi Sarayı'nda düzenlenen Balkan Festivali'nde FOLKLOR oynayanları seyrederken (2/3 Eylül 1936)

 - Bir millî terbiye programından bahsederken, millî karakter ve tarihimizde mütenasip bir kültür kastediyoruz. (1924)

 - Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren, fi'len bütün ef'al' ve harekatımızla gösterelim; bilelim ki, millî benliğini bulamayan milletler başka milletlerin şikârıdır.

 - Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî niteliği ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile, geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

-Atatürk, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yapılanmalarla birlikte Halkevleri’ni kurarak ülkedeki binlerce halk dansı figürünün derlenmesini de önermişti.
O dönemin ünlü sporcu ve halk bilimcilerinden Selim Sırrı Tarcan’a uluslararası etkinliklerde dans etmesi için koreografi siparişi bile verilmişti. Atatürk, Tarcan’dan “Milli hususlarımızı gösteren bir dans dizayn ederek” günlük kostümlerle dans etmesini istemiş; Tarcan da, buna karşılık ünlü “Sarı Zeybek” ve “Tarcan Zeybeği” danslarını yaratmıştır.
Selim Sırrı, Paris’te 1924’te yapılan Olimpiyat Oyunları’nda zeybek oynadı, daha sonra bu dansı geliştirerek Atatürk’ün istediği forma soktu. Ardından, zeybek danslarından esinlenerek yaptığı koreografiyi, İzmir Kız Muallim Mektebi’nin konferans salonunda okulun öğretmenlerinden Mualla Hanım ile birlikte Atatürk’ün huzurunda sergiledi.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden 8 ay önce, Bursa'yı son ziyaretinde onuruna düzenlenen baloda valsi yarıda keserek, zeybek oynamıştır. (Resimler Son Dans Vals ve Zeybek adlı kısa filmden alıntıdır)


Atatürk, gösteri bittiğinde yaptığı konuşmada şöyle demişti: Hanımefendiler, Beyler! Selim Sırrı Bey raksını ihya ederken ona bir şekl-i medeni vermiştir. Bu sanatkar üstadın eseri hepimiz tarafından seve seve kabul edilerek milli ve içtimai hayatımızda yer tutacak kadar tekemmül etmiş, bedii bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara, bizimde mükemmel bir raksımız var, diye biliriz ve bu oyunu salonlarımızda, müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı bu yeni şekli ile her içtimai salonda kadınlarla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır”.
Mustafa Kemal bu konuşmanın ardından Selim Sırrı’ya dönerek, “Yorulmadınızsa Mualla Hanım’la birlikte bir defa daha şehir elbiseleriyle oynadığınızı görmek isterim” demiş ve dans bu kez modern kostümlerle alkışlar arasında tekrar edilmişti.
Selim Sırrı, koreografisini Atatürk’e ithaf etmiş, ilk kez kadınlarla birlikte icra edilen bu dansı, “Atatürk’ün içtimai hayatımızda kadına verdiği mevkii düşünerek bu küçük eseri vücuda getirdim” diyerek gerekçelendirmişti. Atatürk, dansı ülkenin kültürel yaşamına sokmayı da hedefleri arasına almıştı. Cumhuriyet balolarında tüm politikacıların dans etmesini teşvik etmişti. Aynı zamanda Cumhuriyet baloları ülkemizin ilk “batı dansı” atölyelerine dönüştü. Dönemin klasik salon dansları bu sayede ülkemizde tanındı.

ATATÜRK Balkan Folklor Festivalin'de (3.9.1936)

2 Eylül 1936 günü İstanbul'da yapılan Balkan Folklor Festivali'nden sonra aynı günün gecesinde festivalciler onuruna Beylerbeyi Sarayı'nda bir balo düzenlenmiştir. Atatürk saat 0.2 'de baloya gelmiştir. Atatürk, Türk ve Balkan ekiplerinin çeşitli folklor gösterilerini ilgi ile izlemiş, beğenilerini belirtmiş, sanatçıları kutlamıştır.

Bu arada General Kazım Dirik'e orada okunmak üzere söylev metinleri dikte etmiştir. Bu metinlerden aşağıya aldığımız birincisi General Kazım Dirik tarafından, ikinci metin de küçük bir öğrenci tarafından okunmuştur.

"( ) Anlatmak ve duymak, anlatabilmek ayrı ayrı maharetler, sanatlardır. Benim anlatmak istediklerim sizin çok sezişIi huzurunuzda hiçbir edebi sanata ihtiyaç bırakmayacaktır sanırım. Onun için sözlerim sizin sıcaklık, dostluk saçan havanız içindeki duygularımın ateşi kadar, parlaklığı kadar heyecanlı olmasa da anladığınızı sanırım. Bunlar, -duyurduğum derecede- benim kalbimin ifadesidir.

Huzurunuzda konuştuğum Balkanlılar, Bulgarlar, Helenler, Romanyalılar, Türkler, Yugoslavyalılar! Siz hepiniz ne kadar birbirinizden ayırt edilmez insanlar olduğunuzu, birbirine girmiş candan arkadaşlık ve samimi yaşayışınızla bir defa daha göstermiş, ispat etmiş bulunuyorsunuz.

Biz Türklerin bu temiz insanlık camiasiyle beraber oluşu, beraber olduğumuzu göstermeye yarayan her vaziyetten ne kadar büyük saadet duyduğumuzu söylemeye hacet yoktur.
 

Beşeriyette saadet, işte böyle insanoğullarının birbirlerine yaklaşması, insanların birbirini sevmesi, hepsinin temiz his ve düşüncelerini birleştirmesiyle olacaktır.

Bu geceki birleşik vaziyetimiz bu idealin yüksek sevincidir. İşte bunun için ev sahibi olarak bütün kıymetli misafirlerimize derin sevinçlerimi beyan ederim.

Türk kardeşlerim! Sizleri Türkiye Cumhuriyetinin Yirminci Asır dünyasına doğduğu insanlar olarak selamlarım.
Siz :Balkanlı kardeşlerim!

Memleketime, onu kendi evleri gibi bilerek gelmiş olmanızdan ne kadar çok bahtiyarım. Ben Türk çocuğu siz Balkanlıları seviyorum. Siz de beni seviyorsunuz değil mi? Ben işte kollarımı açıyorum size. Siz de bana göğsünüzü açık bulundurunuz. Biz biriz. Bunu bu temiz jestlerimizle evvela birbirimize, sonra bütün dünyaya gösterelim.

Bayanlar, baylar, dans ediyorsunuz; müzik dinliyorsunuz. Bu oyunlardan ve müzikten hoşlandığınız besbelli. Fakat ne oyunun, ne de musikinin nereden geldiğini, insanlar için ne kadar çok eski ve esasi ehemmiyeti olduğunu bilmem ki düşünmek için bir an zihninizi yormak zahmetinde bulundunuz mu? Ben bu hususta sadece dikkat nazarınızı insanlığın bu büyük hakikati üzerine çekmek istiyorum:

a) Hareket, faaliyet, b) İnsanların egosunu yumuşatan, incelten, tanrılara, tanrıçalara unvan olan müzik ... İşte bu iki şey insanlığın medeni hayatında çok büyük amildirler. Başında dans ve. müzik olduğunu inkar etmek mümkün değildir. Dans ve bunu da tahrik eden musiki işte bu medeni insanlığın en büyük damgası.

Bir millet çok şeyde inkılap yapabilir. Fakat musiki inkılabı, milletlerin yüksek tekamülünün beratıdır.

 

Yörelerimiz

Edirne Yöresi Dinar Yöresi Bolu Yöresi Silifke Yöresi Karadeniz Yöresi Adıyaman Yöresi Gaziantep Yöresi Kars Yöresi Bingöl Yöresi Bitlis Yöresi
 

"Ulusal Oyunlarımızı Öğrenmek Bir Şeref,Öğretmek İse Kutsallık Kazandırmaktır." Mustafa Kemal Atatürk

Halk oyunları bir bakış, duruş, gülüş, ağır ama anlamlı bir kımıldanma, mutlulukla hareketli bir sıçrama; coşkuyla sesleniş, derin bir hüzünle susuştur.Anadolu insanı oyun oynamaya başlayınca kendinden geçer, bedenini duygularının seline bırakır ve iç huzura yönelir. Anadolu insanı, davulun sesini, yüreğinin çarpıntısında duyar, zurnanın nağmesini gönlünün sesiyle birleştirir, coşar, eğlenir, eğlendirir.Harman yerinde berekete şükür duasıdır.Halk oyunları, köy meclislerinde zaman seline yoldaştır.Düğünlerde gelinin ağıtı, güveyinin heyecanıdır. Bir başkadır halk oyunlarımız..